Soru bu..!
Bugünlerde hepimiz aynı soruya yanıt arıyoruz…
Sadece biz değil dünya bu soruya yanıt arıyor…
İnsanlığı neredeyse iki yıla yakın bir zamandır tehdit eden, hatta esir alan bir salgın, sevdiklerimizi bir bir elimizden alan bir illet…
Pandeminin dünya ekonomisine verdiği hasardan herkes ama herkes nasibini alıyor lakin hasarın bıraktığı izler kolay kolay silinecek, açtığı hasarlar ise kısa sürede kapanacak gibi gözükmüyor.
Dünya’nın çalkalandığı bir dönemde dalgalanmanın en çok yaşandığı, oradan oraya savrulan ülkelerin başında ise maalesef biz geliyoruz.
Nereye gidiyoruz? şeklinde yöneltilen soru karşılıksız kaldığı gibi yenileri de peş peşe geliyor.
Akıbetimiz ne olacak?
Bu fırtına ne zaman dinecek?
Bu kriz ne zaman son bulacak?
Geleceğe dair güzel hayaller kurabilecek miyiz?
Kaygılarımız ne zaman son bulacak
Evet kara bulutların dolaşması basite kaçar yaşadığımız günleri özetlemek için “kara günler” daha doğru bir benzetme olur.
Çünkü her sabah yeni bir kabusla uyanıyor, endişeyle korkuyla başlıyoruz güne…
Geçtiğimiz günlerde “Sakin olmak” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım bu sütunlarda. İçeriği spordu, Kayserispor’daki son haftalarda yaşanan düşüşe dikkat çekip “Şu an için endişeye gerek yok henüz erken, sakin..!” demiştim.
Bazı okuyucularım, hatta bazı dostlar şaka ile karışık “Sakin olmak mı?” diye ülkede son günlerde yaşanan buhrana atıfta bulunup iğne batırmışlardı. “Olamıyoruz” diye de ekleme yapmışlardı.
İşin özü; hepimiz çok gerginiz, bir dokun bin ah işit misali patlamaya hazır bomba gibiyiz adeta...
Yineliyorum “Sakin olmalıyız” Birlik ve beraberlik içerisinde, kol kola girip ülke menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapmalıyız.
Canımız yanarken, akıntıya kapılmış bir dal parçası gibi nereye gittiğimiz belli değilken fırsatçıların kayıklarına binmeyelim, bugünlerde bulanık suda balık avlamaya çalışanlardan uzak duralım…
Siyasetin çirkin olan yüzünü bu aralar her yerde sıkça görmek mümkün…
Hepsinin elinde bir sihirli değnek, dokunuşlarıyla engelleri ortadan kaldıracaklarını iddia eden tipler, yazdıkları reçete ile çare olacaklarını söyleyen söz de kurtarıcılar…
Amaç birinin gidip birinin gelmesi kadar basite indirgenmemeli…
Amaç bu ülkenin sağlıklı günlere tez zamanda kavuşması için gerekenin yapılmasıdır.
Bunu söylerken kuru kuruya geçimin karşılığı seçim olarak da algılanmamalı. Seviyenin düşmesi bir yana karşılıklı atışmalar ve belirsizlik sokakta yürüyen vatandaşın kafasını fazlasıyla karıştırıyor…
Aile içerisinde dahi fikirler çarpışmıyor, tartışmalarda baskın olan kazanıyor.
Çarşıda pazarda esnaf kan ağlıyor, tüccar sanayici ne mal olmak ne de satmak istiyor çünkü fiyatlar anlık değişkenlik gösteriyor.
Herkesin beklediği istikrar ve güvenli bir ortam…
Kardeşin kardeşe tahammülünün olmadığı bir dönemde daha fazla “germeyelim, gerilmeyelim” diye sakinlikten dem vurmuştum…
Dolayısıyla güzel yarınlar için önce sakin olmalı, sonra aklıselim düşünmeliyiz…
Evet zor günler, darda günler geçiriyoruz, birimizin değil hepimizin canı yanıyor, kararı dün olduğu gibi yarın da biz vereceğiz.
Lakin zamanı geldiğinde…
Lakin doğruyu bulduğumuz da ve gördüğümüz de…