Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, temmuz ayı üretici market fiyatları, kuraklık ve girdi fiyatları konusunda yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Bayraktar açıklamasına Türkiye’de son günlerde yaşanan yangınlar için geçmiş olsun dileklerini ileterek başladı:
“Türkiye birbiri ardına çıkan orman yangınlarıyla sarsıldı. Ülkemizin çeşitli yerlerinde 28 Temmuz tarihinde başlayan yangınlarda ciğerlerimiz yandı. Bugüne kadar çıkan yangınların bir kısmı kontrol altına alınırken, bir kısmı ise maalesef halen devam ediyor.
Yangının çıktığı ilk andan itibaren hem devlet yetkililerimiz hem görevli personellerimiz hem de yangın bölgesinde yaşayan vatandaşlar var gücüyle yangınlara müdahale ediyor.
Yangınlarda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve baş sağlığı diliyorum. Yangından etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Orman yangınlarında ciğerlerimiz yandı. Telafisi zor olsa da el birliğiyle güçlü bir Türkiye olarak yaralarımızı saracağız. Allah ülkemizi her türlü felaketten korusun.
Yangından etkilenen bölgeler hükümetimizce afet bölgesi ilan edildi. Afet bölgesi ilan edilen bölgelere yapılacak olan destekler zarar gören vatandaşlarımızın hayata tutunması için önemli adımlardır. Desteklerle yaraların en kısa sürede sarılacağına inanıyoruz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak da bizde bu konuda gerekli yardımları yapacağız.
Türkiye'nin dört bir yanındaki Ziraat Odalarımız, yangından etkilenen bölgelerimizdeki Ziraat Odalarımız vasıtasıyla, afetten zarar gören çiftçilerimizin acil ihtiyaçlarını gidermek üzere seferber oldular.
Çiftçilerimizin temel ihtiyaçları ile birlikte özellikle hayvancılık yapan çiftçilerimizin hayvanları için gerekli olan yem saman ve ot gibi ihtiyaçlarını da karşılıyorlar. Her zaman olduğu gibi bu dayanışma ruhunu gösteren Oda Başkanlarımızı ve çiftçilerimizi tebrik ediyorum.”
Bayraktar, temmuz ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkının 4 kata yaklaştığını belirterek şöyle devam etti:
“Patlıcan 3,6 kat, salatalık 3,2 kat, kabak 3,1 kat, nohut ve maydanoz 3 kat fazlaya tüketiciye satılmaktadır.”
Üreticide 1 lira 22 kuruş olan patlıcan markette 4 lira 38 kuruşa, 1 lira 40 kuruş olan salatalık 4 lira 43 kuruşa, 1 lira 41 kuruş olan kabak 4 lira 31 kuruşa, 4 lira 35 kuruş olan nohut 13 lira 7 kuruşa ve 60 kuruş olan maydanoz 1 lira 80 kuruşa satılmaktadır.
Üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 259,02 ile patlıcanda görülmektedir. Patlıcanı, yüzde 216,43 ile salatalık, yüzde 205,67 ile kabak, yüzde 200,46 ile nohut ve yüzde 200 maydanoz ile takip etmektedir.
Temmuz ayında markette 26, üreticide 17 üründe fiyat artışı; markette 9, üreticide 9 üründe fiyat düşüşü; markette ve üreticide 7 üründe fiyat değişmedi.
Fiyatı en fazla artan ürün markette karpuz, üreticide kuru soğan; fiyatı en fazla düşen ürün markette çilek ve üreticide patates oldu.”
“Markette en fazla fiyat artışı karpuzda, en fazla fiyat düşüşü ise çilekte görüldü”
Temmuz ayında markette en fazla fiyat artışının yüzde 57,33 ile karpuzda görüldüğünü bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Karpuzdaki fiyat artışını yüzde 46,63 ile kuru soğan, yüzde 26,57 ile salatalık, yüzde 20,76 ile taze fasulye, yüzde 20,34 ile şeftali, yüzde 16,41 ile domates, yüzde 15,87 ile nohut, yüzde 15,73 ile kırmızı mercimek, yüzde 14,68 ile patates takip etti.
Temmuz ayında markette kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm, fındık içi, Antep fıstığı, yumurta ve toz şeker fiyatında bir değişim meydana gelmedi.
Markette en fazla fiyat düşüşü yüzde 16,61 ile çilekte yaşandı. Çilekteki fiyat düşüşünü yüzde 16,37 ile kiraz, yüzde 8,33 ile marul, yüzde 3,52 ile patlıcan, yüzde 2,60 ile yeşil soğan, yüzde 2,45 ile pirinç, yüzde 2,05 ile zeytinyağı izledi.”
“Üreticide en fazla fiyat düşüşü patateste, en fazla fiyat artışı ise kuru soğanda oldu”
Temmuz ayında üreticide fiyatı en fazla düşen ürünün yüzde 32,90 oranında patateste olduğunu söyleyen Bayraktar, şu bilgileri verdi:
“Patatesteki fiyat düşüşünü yüzde 11,76 ile maydanoz, yüzde 7,14 ile şeftali, yüzde 6,67 ile kuru kayısı, yüzde 3,57 ile havuç ve yumurta, yüzde 1,61 ile patlıcan izledi.
Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 290,24 ile kuru soğanda görüldü. Kuru soğandaki fiyat artışını yüzde 150 ile karpuz, yüzde 40,69 ile nohut, yüzde 35,78 ile limon, yüzde 35,90 ile yeşil mercimek, yüzde 35,06 ile sivri biber, yüzde 31,71 ile ıspanak, yüzde 27,55 taze soğan, yüzde 22,81 ile salatalık, yüzde 18,75 ile çilek, yüzde 13,81 ile Antep fıstığı ve 9,81 ile domates takip etti.
Temmuz ayında üreticide, elma, pirinç, kuru fasulye, kuru üzüm, kuru incir fındık içi ve zeytinyağında fiyatında bir değişim meydana gelmedi.
“Hasat edilen ürün miktarındaki artışlar fiyatların düşmesine neden oldu”
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar fiyat değişimlerinin gerekçelerini ise şöyle açıkladı:
“Patates, maydanoz, şeftalide fiyat düşüşünün nedeni hasadın yoğunlaşmasından kaynaklanıyor.
Temmuz ayında fiyatı en fazla artan ürün kuru soğandır. Kuru soğanda fiyat yeni sezona ait olup, fiyat artışı sezon sonu olmasından kuraklıktan dolayı yeterli ürün olmaması ve talepteki artıştan kaynaklanmaktadır.
Karpuzda ise Adana ve bazı bölgelerde hasadın bitmesi nedeniyle arzdaki yavaşlama ve yaz aylarındaki talep artışı etkili olmuştur.
Limonda ihracattaki artış ve depolardaki ürünün azalması fiyat artışına yol açtı.
Sivri biber, taze soğan, salatalık, çilek ve domateste fiyat artışı ihracat ve yurtiçi talep artışından meydana geldi.
Kırmızı mercimek ve yeşil mercimekte kuraklıktan dolayı ürün arzının düşmesi fiyat artışında rol oynadı.”
“Birliğimizin kuraklıkla ilgili bütün tahminleri doğru çıkıyor”
Bayraktar, yıllardır ülkemizi etkisi altına alan kuraklığın 2021 yılında gündemin birinci maddesi olduğunu belirterek, bu afetin daha uzun bir süre de önemini artırarak yerini koruyacağının altını çizdi ve şöyle devam etti:
“Sadece birkaç bölgeyi değil neredeyse bütün ülkeyi etkisi altına alan kuraklıkla beraber birçok ilimizde görülen don, dolu, fırtına, sel, heyelan, tropikal rüzgâr gibi sıra dışı meteorolojik olayların tarımsal üretimde meydana getirdiği ürün kayıpları tahminlerin oldukça üstünde seyretmektedir. Tarımsal ürün kaybının gıda sektörünün tedarik zincirinde oluşturduğu aksaklıklar ise hızlı fiyat artışlarına neden olmakta, böylece fırsatçılara da gün doğmaktadır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak 10 Aralık 2020 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında; 2021 yılının 2020 yılından daha riskli olduğunu ifade etmiş ve bu riski kuraklığın oluşturduğunu net olarak kamuoyuna duyurmuştuk. Ayrıca aynı açıklamada, Aralık 2020 ortalarına kadar yağış alamazsak, riskin daha çok artacağını da vurgulamıştık.
Kuraklık felaketiyle ilgili olarak 2021 yılının nisan, mayıs ve haziran aylarında yaptığımız kapsamlı açıklamalarda ve kamuoyuyla paylaştığımız “TZOB 2020-2021 Tarımsal Üretim Dönemi Kuraklık Risk Tahmin Raporu”nda da ayrıntılı şekilde öngörü ve taleplerimizi açıkladık.
Ülkemizdeki kuraklığın tarımsal üretimi ne denli olumsuz etkilediğini en yakından müşahede eden toplum kesimi üreticilerimizdir. Gıda arzımızın yegâne güvencesi olan üreticilerin sesine mutlaka kulak verilmesi gerekir.
Yayınladığımız raporlardaki öngörülerimizin maalesef tamamı doğru çıktı. Bu nedenle, kuraklığın yakıcı etkilerini en aza indirmek amacıyla hazırladığımız ve kamuoyuyla, ilgili kurum ve kuruluşlarla sürekli paylaştığımız taleplerimizin bir an önce gerçekleştirilmesini beklemekteyiz.”
“Kuraklığa karşı ciddi önlemler alınmazsa etkileri yıllarca sürer”
Dünyada ve ülkemizde kuraklık riskine karşı bilimsel, ciddi ve kalıcı önlemleri şimdiden almazsak ve yeterli üretimi sağlayamazsak kısa zamanda gıda güvencesinden de bahsedemez bir duruma geleceğimizin vurgusunu yapan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üretici ülkelerden ucuz buğday, et, süt ve diğer ürünleri temin etme imkânımız bir süre sonra ya kalmayacak ya da yüksek maliyetlere almak zorunda kalacağız. Bu ülkelerden alım yaptığımızda sadece ürün ithalatı yapmış olmayacağız, ‘gıda enflasyonu’ da ithal etmiş olacağız.
Gerçekleşme ihtimali çok fazla olan bu durum ülkemizdeki birçok insanımızın gıdaya ulaşamaması demektir. Kaldı ki, paramız olsa da bazı ürünlerin ithalatı maalesef mümkün olmayacaktır.
Gündemin ilk sırasına oturan kuraklık bize asla unutmamamız gereken bir gerçeği öğretti; ‘Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz’.
Devam eden pandemi riski sürecine bir de kuraklık riskini eklediğimizde; gelecek yıllarda gıda riskinin çok daha büyük boyutlarda olacağını söyleyebiliriz. Gerekli tedbirleri zamanında almayan ülkeleri önümüzde yıllarda zor günler bekliyor.
Ülkemizde daha önceki yıllarda duyduğumuz “kıtlık” ve “erzak karnesi” gibi kelimeleri kesinlikle unutmamalıyız ve kuraklık yüzünden bunlarla karşılaşmamak için en köklü tedbirleri almakta da asla gecikmemeliyiz.
Pandemi sürecini yaşamaya başladığımız 2020 yılından bu yana, gıda güvenliği endişesi, iklim değişikliği gibi nedenlerle ithalatçı ülkelerin fazla alım yapmaları, ihracatçı ülkelerin ise ihracatlarını kısıtlamaları, durdurmaları veya stoklarını artırmak istemeleri gibi nedenlerle talep yönünde sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu durum dünya fiyatlarında yukarı yönlü bir hareketlenmeye sebep olmuş, olmaya da devam etmektedir.
Diğer yandan buğday, kırmızı mercimek, ayçiçeği, soya, mısır gibi ithal etmek zorunda kaldığımız birçok ürün dikkate alındığında uluslararası piyasalarda yaşanan fiyat hareketlerinin ülkemiz piyasalarını doğrudan etkilediğini söyleyebiliriz. Buna kurdaki olası hareketlenme de eklenince ithal ettiğimiz ürünlerin maliyetleri tüketici fiyatlarını artıracaktır ve yüksek gıda enflasyonu riski devam edecektir.
Şurası da bir gerçektir ki, artan fiyatlardan çoğu zaman yararlanamayan üreticiler aşırı fiyat dalgalanmalarından da olumsuz etkilenecektir. Kuraklığın giderek büyük kayıplara neden olduğu tarımsal üretimde ülkemizin kendi potansiyeline odaklanarak kuraklık riskini avantaja dönüştürme imkânı vardır.”
“Üreticilerimiz kazanırsa, ülkemiz kazanır, toplum kazanır”
“Tarafsız ve uzman bir kuruluş tarafından ülkesel ölçekte yapılacak olan bir çalışmayla tarım ürünleri ithalatına harcanan parayla tarımsal üretimimizi daha fazla desteklemenin sağlayacağı üretim artışının kazancı karşılaştırıldığında, elde edilecek sonuçlar tarım ürünleri tedarikinde izlenmesi gereken yolu gösterecektir” bilgisini paylaşan Bayraktar, önemli olanın yabancı ülkelerin üreticileri ile ithalatçı tüccarların
gözetilmesi değil ülkemizin fedakâr üreticilerinin gerçekten desteklenmesidir” diyerek sözlerini şöyle devam ettirdi:
“Üreticilerimiz kazanırsa, ülkemiz kazanır ve toplumumuz makul fiyatlarla satılan gıda ürünlerine her zaman kolayca erişebilir. Kuraklıktan fazlasıyla olumsuz etkilenen tarımsal üretimin daha çok desteklenmesinden sağlanacak ülkesel kazanç, ithalata dayalı tedarikten sağlanacak olan ve belli bir kesime yönelik kazançtan daha hakkaniyetli olacaktır. Kuraklık riskinin neredeyse kesintisiz bir doğal afete dönüştüğüne dair bütün işaretleri aldığımız bir dönemde tarımsal üretimi artırmak için acil olarak tedbirler almalıyız.”
“Basınçlı sulamanın yaygınlaşması için bütün imkânlar seferber edilmeli”
Kuraklık sebebiyle yaşanan su sorunlarına dikkat çeken Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sulanmayan alanların sulamaya açılması başta olmak üzere yapısal sorunlara odaklanmalı, eskiyen sulama kanalları yenilenmeli, basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırılmalı, kuraklığa dayanıklı tür ve çeşitler desteklenerek bölgelere göre ürün desenleri oluşturulmalıdır.
Ayrıca üreticilerimizin bu dönemde zaten yüksek olan elektrik ve su maliyetleri daha da artacağı için ivedi olarak elektrik ve sulama ücretlerinde indirime gidilmeli, üreticilerimize de verilen destekler artırılmalıdır.
Bu tedbirler sayesinde ülkemizi başkalarına muhtaç etmeyen üreticilerimizin, toprağı terk etmelerinin önüne geçmeliyiz.
Kuraklığa bağlı yaşanan su kıtlığı sonucunda ihtiyaçlarımızı karşılamayan üretimle karşı karşıya kalırız. Bu yüzden suyu tarımda en tasarruflu şekilde kullanmanın yollarından biri olan modern sulama sistemlerine üreticilerimiz daha fazla teşvik edilmelidir.
Sulama sistemi kamu kesimi tarafından kurulup üreticinin kullanımına verilerek kredi borçlanması yapılabilir ve belli bir süreden sonra makul taksitlerle tesisin geri ödemesi başlatılabilir.
Devletimiz kuraklığın olumsuzluklarını azaltacak olan böyle yatırımları üreticinin yapmasını beklemeden yapabilecek güçtedir. Aksi halde, çiftçilerimiz sulama sistemi pazarlayan şirketlerin ve buna kredi sağlayan kurumların pek çok şartını kabul etmek durumunda kalmakta ve kısa vadeli aşırı borçlanmaya katlanamayacaklarını görünce de bu sulama sistemlerini kurmaktan vazgeçmektedir.
Tarımsal üretim için kullanılan kredi borçlarını, kuraklıktan dolayı mahsul alamadıkları için ödeyemeyen üreticilerin de mağduriyetleri giderilmelidir.”
“Kredi borçlarının yapılandırılması sahadaki gerçeklerle örtüşmeli”
Doğal afetler nedeniyle kredi borçlarının ertelenmesi ve yapılandırılmaları 03 Ocak 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2015 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı (T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar) hükümlerine göre yürütüldüğünü hatırlatan Bayraktar, konuya ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kuraklıktan dolayı zaten önemli verim kayıpları nedeniyle büyük zararlarla sezonu sonlandırmış olan üreticilerimize bu mevzuat ile sağlanan borç yapılandırmasına yönelik sağlanan ‘kolaylıklar’ maalesef yeterince yardımcı olmamaktadır. Dolayısıyla, bu kararın yeniden düzenlenmesi ve kuraklıktan etkilenen üreticilerimize yardımcı olacak finansal kolaylıklar yapılarak bir süre de olsa sıkıntılarının giderilmesi sağlanmalıdır.”
“Girdilerdeki fiyat artışları rekor seviyeleri gördü”
Geçtiğimiz hasat döneminde üreticilerimizi en çok zorlayan konuların başında gelen girdi fiyatlarına ilişkin, “Büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuz mazot, gübre, tohum, yem hammaddesi ve bitki koruma ürünleri fiyatları dünya fiyatları ve döviz kurlarının artmasıyla rekor seviyelere yükseldi” bilgisini paylaşan Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Girdi kullanımında düşüşe sebep olacak bu durum tarımsal üretimde azalmayı beraberinde getirecek, ülkemiz gıda güvencesini olumsuz etkileyecektir. Son bir yılda, üretici maliyetlerinde önemli ağırlığı olan üre gübresi yüzde 123, DAP gübresi yüzde 158, bazı tarımsal ilaçlar yüzde 75, besi yemi yüzde 60, süt yemi yüzde 63, elektrik fiyatları ise yüzde 56 artmıştır.
Üreticileri üretime küstürmemek için tarımsal girdi fiyatlarını düşürecek tedbirler alınması, devletimizin yapması gereken en önemli konuların başında gelmektedir.
Gübrede verilen destekleri artırarak mazotta olduğu gibi gübre fiyatının yüzde 50’si destek olarak verilmeli, destek verilmeyen karma yem ve bitki koruma ürünlerine destek getirilmeli, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergi ve fonlar kaldırılmalı fiyatta düşüş sağlanmalıdır.”
“Elektrik kesintisi üretimi kesintiye uğratır”
Son günlerde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gündeme gelen elektrik kesintisi uygulaması konusuna da değinen Bayraktar, şu açıklamayı yaptı:
“Elektrik kesintileri bölgedeki üreticilerimizi zor durumda bırakmıştır. Karşılaşılan bu yanlış uygulamayla ilgili olarak Şanlıurfa Ziraat Odaları Başkanları ortak bir basın açıklamasıyla mağduriyetlerini kamuoyuna duyurdular. Kesintilerin devam etmesi durumunda hem Şanlıurfa ekonomisi hem de kuraklıktan daha sırtını doğrultamayan çiftçi büyük bir darbe alacaktır diyen Oda Başkanları, ‘DEPSAŞ elektrik şirketinin yaşanan kuraklıktan dolayı enerji sarfiyatının artacağını bilmesi gerekirdi ve planlamasını ona göre yapmalıydı’ diyerek şikâyetlerini dile getirmişlerdir.
Konuyla ilgili olarak Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanlarımız tarafından Birliğimize gönderilen açıklamada da; çiftçilerimizin sağlıklı elektrik alacakları şekilde ekim planlamalarını yaptıklarını belirtilerek, elektrik kurumunun bu kesintilere derhal son vermesi ve çiftçilerimize sağlıklı elektrik vermesi gerektiği vurgulanmıştır. Aksi halde üreticilerimizin zarar edeceği ifade edilmiştir.”